Varlık ve Hiçlik Özet
Varlık ve Hiçlik, Jean-Paul Sartre, bilinç kavramını ve insanların nesnel tanımlarının eksik olduğunu vurgular. Sartre, fenomenolojiyi benimser ancak özellikle Edmund Husserl ve Martin Heidegger gibi önceki fenomenologları ampirizme fazla odaklandıkları için eleştirir. İlk argümanında, hiçlik teorisini geliştirir ve bilinçdışı (kendinde) ve bilinçli (kendi için) kavramlarını açıklar. Sartre’a göre, kendinde olan değişemez ve insan bilincinin ötesindedir. Kendi için olan, bilinçli varlıktır ancak bu da tamamlanmamıştır. Sartre, ayrıca, öz-aldatma konusunu ele alır ve insanların yalanlara kolayca inanabileceğini ya da kendilerini nesneler olarak algılayarak nesneleştirebileceğini savunur.
Sartre, bireyleri kendilerini ırk, sınıf ve sosyal statü üzerinden tanımladıkları için eleştirir. Ona göre, bireylerin durumların ötesine geçememesinin nedeni budur. Gerçeklik hakkında öz-aldatma, kötü niyete yol açar ve bu da insanların kendilerine özgürlüklerini inkar etmelerine neden olur. Yazar ayrıca, başkalarıyla olan ilişkiler meselesini de tartışır. Burada, bireylerin hem kendi için olan bir varlık hem de başkaları için olan bir varlık olduklarını savunur. Başkaları için olmak, diğer kişinin onların kendileri hakkında nasıl hissetmesini sağladığıdır. İnsanlar, başkaları tarafından nasıl algılandıklarını düşünerek kendilerini algılar ve başkalarının kendilerini nesneleştirdiği şekilde kendilerini nesneleştirirler. Bu durum, kimlik üzerinde öz-aldatmaya neden olur.
Sartre, perspektif bakış açısıyla, Sigmund Freud’un bilinçli ve bilinçdışı zihin teorisine itiraz eder. Freud, bilinçli zihnin insanların kendilerinin farkında oldukları duygular, anılar ve düşüncelerden oluştuğuna inanıyordu. Ancak Sartre, Freud’un iddialarının abartılı olduğunu çünkü onun bilinç kavramının eksik olduğunu ve kötü niyet fenomenini açıklayamadığını düşünür.