KAHRAMANLIK
Kahramanlık ne yalnız bir yükseliş demektir,
Ne de yıldızlar gibi parlayıp sönmemektir.
Ölmezliği düşünmek boşuna bir emektir;
Kahramanlık: saldırıp bir daha dönmemektir.
Sızlasa da gönüller düşenlerin yasından
Koşar adım gitmeli onların arkasından.
Kahramanlık: İçerek acı ölüm tasından
İleriye atılmak ve sonra dönmemektir.
Yırtıcılar az yaşar… Uzun sürmez doğanlık…
Her ışığın ardında gizlidir bir kahramanlık;
Adsız sansız olsa da, en büyük kahramanlık:
Göz kırpmadan saldırıp bir daha dönmemektir.
Kahramanlık ne yalnız bir yükseliş demektir.
Ne de güneşler gibi parlayıp sönmemektir.
Bunun için ölüme bir atılış gerektir.
Atıldıktan sonra da bir daha dönmemektir…
Hüseyin Nihal ATSIZ
***
KİMDİM
Maziye sor, ecdadımı söyler sana kimdi;
Bir bitmez ufuktum, küre vaktiyle benimdi.
Tufanlar, alevler beni bir kal’a sanırdı;
Taçlar uçuşur, dalgalanır, parçalanırdı.
Kahhâr atımın kanlı, kıvılcımlı izinde;
Bir başka denizdim ebediyyet denizinde.
Çarpardı göğün kalbi hilâlin avucunda;
Titrerdi yerin talihi merminin ucunda.
Günler, elimin çizdiği yerlerden akardı;
Üç kıt’ada korkunç atımın izleri vardı.
Üstünde uçarken o nişîbin bu firâzın,
En şanlı, şehâmetli hükümdarına arzın.
Tek bir bakışım sanki inayetti, keremdi;
İklîli hediyyemdi, arazisi hîbemdi.
Hançerdi hayâlim, bütün akvam ona kındı;
Baştan başa dünyâ bir esîrimdi; kadındı.
Asabına nabzımdaki ahengi verirdim?
Kasd eylediğim şekli verir, rengi verirdim.
Dünyâ bilir iclâlimi ben böyle değildim;
Ben, altı asırdan beri bir kere eğildim!
Mithat Cemal KUNTAY
****
DUMLUPINAR İNSANINA
Sayende yaşayanlar, bugün sana kul, şehit!
Seni görmeye geldik, kalk, doğrul, meçhul şehit!
Kımıldan, yaklaş bize ve bağrımıza yaslan!
Her yiğitin gönlünde yatar, derler bir arslan,
Hepimizin gönlünde şimdi bir MEHMETÇiK var.
Çok mu bu çoraklara getirmişsek bir bahar?..
Fani vecdi değil bu eskimiş bir masalın.
Sana gökte değecek gibi şimdi her alın,
Tabutunu taşıyor gibi şimdi her omuz,
17 milyon birden alnından öpüyoruz.
Birimizde yok artık gündelik kaygı, çalım…
Mehmetçik, kalk Mehmetçik! Yüzünü tanıyalım.
Kalk, zevkimiz, Türklüğü bir yüzde görmek olsun,
Kalk, Tarih, Tanrı birden dirilsin, gerçek olsun…
Bozkır, herzemankinden alımlı, zorlu, sıcak,
Nerdeyse ruhun tütüp topraklardan çıkacak.
Kimse can vermemiştir zevkini tada tada,
Bu kadar engin, temiz, mukaddes bir maksada.
Bir insanken bütün bir vatan olmak, ölüşün,
Teninden silkindiğin eşsiz sabahı düşün.
Bir topun ağzı ufuk, gülle güneşin adı,
O sabah artık güneş bir ufuktan doğmadı.
Dumlupınar’sız kalan İstiklâl, sakat-yarı,
Dumlupınarlar millet yapacak yığınları.
İstenince yerini doldurmak maksadımız,
Bugün Mehmetçik bizim müşterek soyadımız.
Dumlupınarlar’dayız biz bugün de yarın da,
Yaşayan Mehmetçiğiz dâvanın saflarında.
Sen nasıl ulaştınsa ilk hedef Akdeniz’e,
Ve nasıl getirdinse dünyayı orda bize.
Şehit asker!.. Bizde de aynı hamle, aynı hız,
Sana lâyık bir vatan yapmak dâvâsındayız.
Behçet Kemal ÇAĞLAR
****
KOCATEPE
Boz kalpağıyla kar yağmış
Altın saçıyla gün vuran
Bir ulusta kan kaynamış
Bir canlı Kocatepe O.
Ağustos’un sıcağından.
Duruyor tarih içinde…
Nabzı odur, gündüz gece
Vuruyor tarih içinde.
Ay-yıldızı gökte doğmuş
Yerde al kanla yuğrulan
Çaldıran’dan Yavuz ağmış,
Bayrağı öpe öpe O.
Malazgirt’ten de Alpaslan.
Sarıyor tarih içinde.
Alnından onlar öptükçe
Yürüyor tarih içinde.
Behçet Kemal ÇAĞLAR
****
MEHMETÇİK
Göğü bir fecre sarar açtığımız bayraklar,
Yurdu, topraklara mıhlanmış adımlar saklar.
Çarpar ecdadımızın nabzı damarlarda bugün,
Koşar üç kıt’ada nal sesleri hâlâ Türk’ün!
Bir kâğıt parçası üstünde bakarken Hind’e,
On asır Gazneli Mahmûd’u bulur kalbinde.
Yeni rü’yâlara daldıkça bugün ırkım için,
Olurum gölgesi dünyâya vuran bir Temuçin.
Bendim Aydıncık önünden suya seccade salan,
“Yakasın Rumeli’nin pençe-i himmetle alan!”
Bendim, -elbet- ki bugün yâdı ölümden de acı,
Dalkılıçlarla kılıçtan geçirenler Mohaç’ı!
Adı üstünde benimdir o şehirler, köyler,
Nice dağlar, tepeler ismimi hâlâ söyler!
Bendim elbet şu Çanakkale’yi göğsüyle tutan;
Kara topraklara evlâdını vermiş uyutan.
Giydi al kanlarımın tuncunu yıllarca etim;
Boğdu son düşmanı yurdumda benim iskeletim.
Bastığım yer mezarimdır diyen elbet ölmez,
Silinir, toprak olur belki… Müebbet ölmez!
Bu çelik ruhu giyen etle kemikten madde,
Bir aşılmaz granit kal’a çeker serhadde!
Yedi kat toprağın altıyle bizimdir bu diyar,
Can verirken, bizi ecdadımızın ruhu duyar.
Kalbi Allah’a dayanmış dayanır dipçiğine,
Güvenir milletimiz yine Mehmetçiğine!
Yusuf Ziya ORTAÇ
***
MUSTAFA KEMAL’İN KAĞNISI
Yediyordu Elif kağnısını,
Kara geceden geceden.
Sankim elif elif uzuyordu, inceliyordu,
Uzak cephelerin açışıydı gıcırtılar,
İnliyordu dağın ardı, yasla
Her bir heceden heceden.
Mustafa Kemal’in kağnısı derdi kağnısına,
Mermi taşırdı öteye, dağ taş aşardı.
Çabuk giderdi, çok götürürdü Elifçik,
Nam salmıştı asker içinde.
Bu kez yine herkesten evvel almıştı yükünü,
Doğrulmuştu yola önceden önceden.
Öküzleriyle kardeş gibiydi Elif,
Yemezdi, içmezdi, yemeden içmeden onlar,
Kocabaş, çok ihtiyardı, çok zayıftı
Mahzundu bütün bütün Sarıkız yanı sıra.
Gecenin ulu ağırlığına karşı
Hafiftiler, inceden inceden.
İriydi Elif kuvvetliydi kağnı başında,
Elma elmaydı yanakları, üzüm üzümdü gözleri.
Kınalı ellerinden rüzgâr geçerdi daim.
Toprak gülümserdi çarıklı ayaklarına.
Alın yeşilini kapmıştı, geçirmişti
Niceden nicelden.
Durdu birdenbire, Kocabaş, ova bayır durdu.
Nazar mı değdi göklerden ne,
Dah etti, yok.
Dahha dedi gitmez.
Ta gerilerden başka kağnılar yetişti geçti gacur gucur.
Nasıl durur Mustafa Kemal’in kağnısı
Kahroldu Elifçik, düşünceden düşünceden.
Aman Kocabaş, ayağını öpeyim Kocabaş,
Sür beni, öldür beni, koma yollarda beni.
Geçer, götürür ana, çocuk, mermisini askerciğin.
Koma yollarda beni, kutun köpeğin olayım.
Bak hele üzerimden ses seda uzaklaşır,
Düşerim gerilere iyceden iyceden.
Kocabaş yığıldı çamura,
Büyüdü gözleri büyüdü, yürek kadar,
Örtüldü gözleri örtüldü hep.
Kalır mı Mustafa Kemal’in kağnısı bacım,
Kocabaş’ın yerine koştu kendini Elifçik
Yürüdü düşman üstüne, yüceden yüceden.
Fazıl Hüsnü DAĞLARCA
***
SANCAĞA
Ellerde dolaşan bu siyah sancak,
Göklere yükselen bir âh olmasın!
Doğru mu bu kadar ye’se kapılmak,
Korkarım, bu matem günah olmasın!
Milletin kalbinde yer etmez keder;
Asırlar değişir, seneler geçer…
Ne kadar karanlık olsa geceler,
Mümkün mü sonunda sabah olmasın.
Dilerse, her yüzde keder görünsün,
Yıldızlar yerlere düşüp sürünsün…
Dilerse, her taraf ye’se burunsun;
Sade senin yüzün siyah olmasın!
Bir kızıl alevdin gökde bir zaman;
Solardı renginden nuru güneşin.
Şimdi bir dumansın, kara bir duman;
Sinmiş gönüllere sanki ateşin.
Ağlıyor uzaktan bakan rengine,
Diyor: “Matemde mi öz vatanımız?..”
Biz seni boyarız o kan rengine,
Var damarımızda hâlâ kanımız!
Ey güzel sancağım, solmasın yüzün,
Biz henüz yaşarken ye’se bürünme!
Hicrana takati yok gönlümüzün,
Bu matem yüzüyle bize görünme!
Ey güzel sancağım, o “ay yıldız”m,
Sana tarihinden kaldı hediye,
Üstünden eksilme vatanımızın,
Dalgalan bu “iller benimdir!” diye.
Orhan Seyfi ORHON
***
DUMLUPINAR’DA ŞEHİT ASKER’İN MEZARI BAŞINDA
Bu kabarmış toprağa yüzünü sür, kucakla,
Elbette bağı vardır “olmuş”un “olacak”la.
Dudağa değer gibi şimdi alnı her erin,
Bu havada ruhları dolaşır şehitlerin.
Biz, bu kutsî havanın içinde var olmuşuz,
Biz, bununla yoğrulmuş, biz bununla dolmuşuz.
Sâdece döğünmedik “Vatan! İstiklâl!” diye,
Sakarya boylarından çıktık Kocatepe’ye;
Bu yol ki hürriyetin, kurtuluşun yoludur,
Zincirsiz yaşamanın tek çıkar yolu budur.
Bir daha nikaylıydık sevgili hürriyete;
Kahramanlık Tanrı’dan vergidir bu millete…
Bir damla asîl kanda bir mucize saklıdır,
Bu topraklar Türklüğe inanmakta haklıdır.
Akdeniz’e tank gibi koştu bütün kağnılar,
Ey sevgili istiklâl, ey güzel Dumlupınar!
Elbet yiğit olanlar lâyık böyle toprağa;
Selâm şanlı orduya, selâm şanlı bayrağa,
Selâm ey Başkumandan, Mustafa Kemal selâm;
Emânetin yaşıyor, güven, imânımız tam:
Omuzlarımız hisar, başlarımız burç yurda,
Can vermeğe and içtik hepimiz tek uğurda!..
Bir târihten gelinir, bir târihe gidilir;
Yaşamak istiyenler savaşmasını bilir.
Zamanın kahramanlar gelebilir hakkından,
Bize sesler geliyor uzaklardan, yakından.
Duyuldu mu bir kere “-Haydin silâh başına!”
Yeniden girişiriz istiklâl savaşına…
Ödü varsa düşmanın, meydan açık, hazırız:
Bu toprakta biz doğduk, biz yaşadık, biz varız!
Kından sıyrılmış kılıç, top ağzında mermiyiz,
Dumlu çocuklarıyız, hiç yoldan döner miyiz?!
Söz verip baş koymuşuz: İstiklâl bize haktır,
Buna göz diken düşman çıksın, kahrolacaktır!..
Osman ATİLLÂ
30 Ağustos Şiirleri 3 kıtalık
TÜRK BAYRAĞI
Kahramanlar bucağında uyandın,
Şehitlerin kanlariyle boyandın,
Nice düşman kalesine uzandın,
Sana selâm ey şanlı Türk bayrağı.
Çırpınarak dalgalanır kanadın,
Gökyüzüne çıkmak mıdır muradın?
Gölgende can vermek ister evlâdın,
Bir kalandır her bir Türk’ün kucağı.
Ey şerefin, büyüklüğün fermanı,
Ey kavgalar tarihinin destanı,
Seni ister şu toprağın her yanı,
Sensiz tütmez, yurdun hiç bir ocağı.
İbrahim Alaattin GÖVSA
***
VATAN DESTANI
(Millî Marş güftesi için yazılmıştır)
O kadar dolu ki toprağın şanla,
Bir değil sanki bin vatan gibisin,
Yüce dağlarına çöken dumanla,
Göklerde yazılı destan gibisin.
Hep böyîe bulutlar içinde başın,
Hilâli kucaklar her vatandaşın.
Geçse de asırlar, tazedir başın,
O kadar levendsin, fidan gibisin.
Çiçeksin, bayılır kuşlar kokundan,
Her dalın bir yay ki zümrüt okundan.
Müjdeler fısıldar Ergcnekon’dan:
Bu sese gönülden hayran gibisin.
Ey bütün cihana bedel Türk ili,
Açtığın cenklerin yoktur evveli.
Tarih bir nehir ki coşkundur seli,
Sen ona nisbetle umman gibisin.
Bir yandan hep böyle taştın, köpürdün
Bir yandan cefalı bir ömür sürdün.
Fakat ne derece ezildinse dün,
Şimdi yine tunçtan kalkan gibisin.
Bir insan nihayet kemikle ettir,
Bu et, bu kemiğe can hürriyettir.
En büyük hürriyet cumhuriyettir,
Demek ki şimdi sen bin can gibisin.
Ey ana toprağı, Ey Anadolu,
Açıldı önünde Türklüğün yolu.
Hamdolsun her yanın bereket dolu,
Cennette bir yeşil meydan gibisin.
Yeni bir ay ördün al bayrağına,
Girdin en sonunda irfan bağına,
Medenî hayatın nur ırmağına,
Ezelden susamış ceylan gibisin…
Halid Fahri OZANSOY
***